Bu sabah çok güzel uyandım, gece uykum birkaç kere bölündü
nedense ama son gördüğüm rüya her şeye değdi. Daha doğrusu rüyamda gördüğüm o
kadın… İnsan, rüyasında gördüğü birine aşık olabilir mi, bilmiyorum. O kadının
kim olduğunu da bilmiyorum ama o kadar güçlü, olgun aynı zamanda da çocuksu ve
eğlenceli birini tanımadım hayatımda.
Önce bir yardım etkinliğinde gördüm onu, tanışmadık. Sanki
beni tanıyordu zaten. Bir kadın için uzun boylu olduğu söylenebilir, 1,75 falan
vardı sanırım. İnce fakat güçlü görünen kolları vardı, cılız değildi. Mavi
parlak gözleri vardı, kocaman gözleri suratında olabilecek en güzel yerden
ışıklar saçarak bakıyordu.
Kirpikleri ne çok uzun ne de çok kısaydılar. İnce ve
doğal güzellikteki kaşlarıyla estetik bir biçimde dans ediyordu sanki her
bakışında. Ufak bir suratı vardı, belki de gözleri bu yüzden kocaman ve
muhteşem görünüyordu. Suratının ortasında olabilecek en güzel şekilde duran
ufak burnu, onun altındaysa güzel sözler çıkan, aşık edici bir gülümsemeyle
bezenmiş ağzı. Sinir olduğunda büzüştürdüğü korktuğunda alt dudağını ısırdığı
ağzı… Güçlü fakat ufak bir çeneye sahipti. Kısa, omuzlarına kadar anca gelen
saçları rastgele, fazla özenmeden tokalarla tutturulmuştu. Düğünlerde etrafta
koşuşturan, küçük kız çocuklarını andırıyordu. Sarı saçlarının içine karışmış
koyuluklar sanki derin güzellikler barındırıyordu. Üzerinde, bahar çiçeklerinin
olduğu ne çok gösterişli ne de çok sade bir tişört vardı. Omuzlarından beline
kadar, vücuduna tam uymuş, ince ve
kıvrımlı belini belli eden bu tişörtün üzerine yarı şeffaf denebilecek
incelikte, uzun ve beyaz bir hırka giymişti. Hırkanın kollarını neredeyse
dirseklerine kadar çekmişti. Sol bileğinde büyük parçalara sahip, renkli
bileklikler vardı. Sağ bileği boştu. Hareketlerinden böyle takılara alışkın
olmadığı belliydi. Sürekli oynuyordu onlarla. Bembeyaz cildini kızartmıştı
hatta. Altında beyaza yakın mavi tonlarında bir şortu vardı. Eskiyen bir
pantolonunu kesmişti sanki. Zarif, ince ve şekilli bacaklarını ne çok ortaya
çıkartıyordu ne de sönük bırakıyordu. Kalçası vücudunun her yerinde olduğu gibi
olabildiğince uyumlu ve diriydi. Uzun hırkasının ve sade giysilerinin altında
sakladığı beyaz ve canlı teni kendini belli etmek ister gibi değildi pek.
Yumuşaklığı dokunmadan bile anlaşılabiliyordu. Ayaklarına sade bir çift bez
ayakkabı giymişti. Açık mavi ve alt tarafı beyaz bir ayakkabı. Üstü başı gayet
temiz, dinç ve sağlıklı görünen, genç bir kadın…
Üniversite gruplarından birisiyle, topluca gidilen, piknik
alanı benzeri bir yerden dönmek için otobüste cam kenarına oturmuş, gelenleri
izliyordum. Büyük, ahşap eskitilmiş ve gri bir evden çıkıp, kurumuş çamurlu
yoldan gelerek otobüse yürüyen insanları… Kimileri aralarında şakalaşıp,
gülüşüyordu, kimileri ise bıkkın bir haldeydi. Sonra, O çıktı. Üç basamaklı
merdivenden inince durdu. Otobüsü süzdü ve benimle göz göze gelince yüzünde
sıcak bir gülümsemeyle el salladı. Hızlıca yürüyerek otobüse bindi ve yanıma
gelip tepemde dikildi. Cam kenarına oturmak istediğini anlamadım önce, sadece
ona bakakalmıştım. Sonra yerimi ona verip koridor tarafına oturdum. Yolu
izlemek istemiyordum zaten. İzlemesi daha keyif verici biri oturmuştu tanıma.
Yol boyunca sohbet ettik. Konuşurken hareketleri, mimikleri
o kadar hayran ediciydi ki bazen onu izlemeye dalıp cevap vermeyi unutuyordum.
Otobüs bizi büyükannemlerin eski evinin önünde indirdi. Onu da davet etmeye
niyetlenmiştim ki benden önce girdi evin bahçesine. Sanki benden önce de
biliyordu burayı. Üzerini kayısı ağacı ve üzüm asmaları kapattığı için gölgelik,
kenarlarında renkli çiçekler ve evin duvarının önünde eski bir çekyat ve
büyükçe bir masa olan, dedemlerin eski evinin bahçesi. Üzerine kediler çıktığı
için dedemin oturmama kızdığı koltuğa oturdu. Kafasını kaldırıp asmalara ve
aralarından uzanan kayısı ağacına baktı. Demir bahçe kapısının önünde durmuş
onu izlerken bana bakıp içeri girmemi söyledi. Rahatlatıcı ve nazik bir ses
tonu vardı. Kapıyı kapatıp, bahçenin ortasına kadar yürüdüğümde ayağa kalktı. Yukarıdaki,
asmaların dolandığı demirleri göstererek yetişip yetişemeyeceğimi sordu.
Yarışmayı teklif etti. Gözlerinin parlaklığı neşe saçıyordu. İkimiz de zıplayıp
demirlere tutunarak sallanmaya başladık. Kimdi bu kadın? Beni nereden tanıyordu,
bilmiyorum. Sadece bir rüyaydı ama sanırım rüyamda gördüğüm kadına aşık
olmuştum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder